25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Ankara-1°C

CEP TELEFONLARI DUYGUSAL FARKINDALIĞI KISITLIYOR

Hazza yönelik yapılan her davranış bağımlılığa dönüşebiliyor. Uzmanlar “Ben hep mutlu olmalıyım” isteğini tehlikeli buluyor.

Cep Telefonları Duygusal Farkındalığı Kısıtlıyor

16 Ekim 2016 Pazar 11:15

Hazza yönelik yapılan her davranış bağımlılığa dönüşebiliyor. Uzmanlar “Ben hep mutlu olmalıyım” isteğini tehlikeli buluyor. Öyle ki artık sıkılma duygusunu yaşamayı bile unuttuk! Modern hayatın teknoloji gibi sunduğu nimetlerle yeni bağımlılıkları da beraberinde getirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, sıkılma halinde hemen akıllı telefonların devreye girdiğini söylüyor. Bu da duygusal farkındalığı kısıtlıyor. Dilbaz, bu konuda ebeveynlere “Çocuklarınızın biraz da canı sıkılsın bir şey olmaz” tavsiyesinde bulunuyor.

Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, oyun ve internet bağımlılığının gelecekte karşımıza çok farklı bir yapıda çıkabileceğini belirterek “Kendimizin ve başkalarının sosyal medyadaki hayatlarına yüklediğimiz değerin kontrolsüz bir şekilde artması durumunda gelecekte insanlar sanal dünyadaki hayata adapte olabilmek için veya sadece orada yaşamış oldukları problemlerle ile ilgili olarak terapi almak zorunda kalabilecekler” dedi. Bundan 10-15 yıl önce oyunların sadece bilgisayardan oynanabildiği için hayatın sadece belli bir bölümünü etkilediğini ancak bugün akıllı telefonlar nedeniyle cepte bağımlılık yaratabilecek bir araçla yaşandığını anlatan Dilbaz, “Gelecekte belki gözümüze takılan bir çip ile sosyal medya ve oyunlara bağımlılığımız had safhaya ulaşacaktır” diye konuştu.

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, teknolojinin gelişmesi ile birlikte bireyin yalnızlaşması, paylaşımlarının azalması, aile, arkadaşlık gibi kavramların değişmesi veya yok olmaya yüz tutması ile birlikte bireyin herhangi bir stres anında sığınma yolu olarak maddeyi tercih etmeye başladığını kaydederek, şöyle konuştu: “Hayatın bireye sunduğu değişiklik veya yeniliklere göre değişik bağımlılık alanları arasında köprüler kurarak farklı bağımlılıklara yöneliyor. Bilgisayardan telefon bağımlılığına, telefondan sosyal medya bağımlılığına geçişle yalnızlaşan bireyin madde bağımlılığına geçişi de kolaylaşıyor. ’’

Üniversitelilerde yalnızlık, sosyal fobi ve bağımlılık el ele!

Ailelerin başka evlere göndermeyecek kadar koruyucu ve kontrollü davrandığı çocukların, internet aracılığıyla istediği her yere gidebildiğine işaret eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, ebeveynlere önerileri şunlar oldu:

“Çocuklarınız 18 yaşına gelene kadar bilgisayarı salonda bulundurun. Çünkü ön beyin yani empati yeteneği 21 yaşında gelişiyor. Üniversite öğrencilerinde yalnızlık, sosyal fobi ve bağımlılık el ele yürüyor. Öte yandan gençlerin tuvalette geçirdikleri 3 dakikada bile bahis oynayabildikleri göz önüne alındığında akıllı telefonlara her an ulaşmamaları da önemli. Ayrıca paralarını nereye harcadıklarını da mutlaka kontrol edin.”

Hazza yönelik yapılan her davranış bağımlılığa dönüşebiliyor!

Sevgi ve onaylanma ihtiyacının bireyin en temel gereksinimlerinden biri olduğuna değinen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, özellikle otoriter ailelerin çocuklarının sevildiğini onaylandıklarında hissettiklerini ifade ederek, şunları söyledi: “Bazı insanları onay sözcükleri mutlu eder. Sevildiklerini ancak böyle hissederler. Bunların çoğunluğunun otoriter ebeveynlere sahip olduğunu görüyoruz. Bunlar maalesef olgunlaşmayı tamamlayamıyor ve sevildiklerini ancak onaylandıklarında hissedebiliyorlar.”

Hazza yönelik yapılan her davranışın bağımlılığa dönüşebileceğini belirten Dilbaz, bugün “Ben hep mutlu olmalıyım” isteğini ise tehlikeli buluyor. “Artık sıkılma duygusunu yaşamayı unuttuk” diyen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’a göre sıkılma ihtimalinin devreye girmesi halinde hemen akıllı telefon çıkarılarak, duygusal farkındalık kısıtlanıyor. Dilbaz, bu konuda ebeveynlere “Çocuklarınızın biraz da canı sıkılsın bir şey olmaz” tavsiyesinde bulundu.

Madde kullanma yaşı 14’e düştü

Türkiye’de maddeyi ilk kullanma yaş ortalamasının 14’e düştüğünü de aktaran Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, yeni madde deneme oranının da yıllar içinde yükseldiğini söyledi. 2011’de % 5 olan yeni madde deneme oranının 2014’de % 8‘e çıktığına dikkat çeken Dilbaz, kullanılan madde tercihine bakıldığında ise ilk sıralarda sigara, alkol, esrar ve uçucu maddelerin yer aldığını söyledi. Madde kullanan kişilerin %20’sinin çoklu madde kullandığına dikkat çeken Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, maddelerin en çok solunum daha sonra ağız yoluyla alındığını da açıkladı.

Sigara, alkol ve uçucu maddelerin yasal olması nedeniyle en yaygın kullanılan bağımlılık maddeleri olduğunu ifade eden Dilbaz, “Alkolün cinsi ne olursa olsun belli bir düzeyin üzerinde kullanımı bedensel, ruhsal ve sosyal zararların ortaya çıkmasına yol açacaktır ve bağımlılık yapma riskini artıracaktır” dedi.

Esrar, yasadışı maddede ilk sırada

Madde bağımlılığı gelişen kişilerin aynı zamanda yeni bilgiyi öğrenme, kaydetme ve hatırlama yetilerinde de bozukluk geliştiğini aktaran Dilbaz, tekrarlayıcı ve aşırı dopamin salınımının doğal ödüllendirici olarak bilinen ve normal şartlarda kişiye keyif veren yemek yeme ve sanattan-müzikten keyif almasına da engel olabildiğini kaydetti. Türkiye’de en sık kullanılan yasadışı maddenin esrar olduğunu söyleyen Dilbaz, bunun nedenini ise şöyle açıkladı: “Esrarın bitki olduğu ve bağımlılık yapmayacağı, zarar vermeyeceği düşüncesi esrar kullanımına başlamada en önemli sebeplerin başında geliyor. Ancak esrarın diğer maddelere “geçiş maddesi” olarak kullanılıyor olması esrarın hafife alınmayacak tehlikeler doğurduğunu ortaya koymaktadır. Topraktan çıkıyor algısı kişilerde esrarın içindeki kimyasalları fark etmemelerine ve yok saymalarına neden olmaktadır. Ancak yapılan araştırmaların genelinde esrarın içinde yüzlerce kimyasal madde olduğu gözlemlenmiştir.”

Bireye özgü genetik testlere göre tedavi

Üsküdar Üniversitesi NPISTANBUL Hastanesi olarak bağımlılık tedavisi konusunda dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, tedavi yöntemlerini geliştirdiklerini kaydeden Nesrin Dilbaz, 5 yıl önce Türkiye’nin ilk özel AMATEM’ini kurduklarını ve hasta sayısının her geçen gün arttığını söyledi. Bünyelerindeki gelişmiş laboratuvarda bireye özgü genetik testler yaptıkları ve tedaviyi de bu test sonuçlarına göre yine her bireye özel gerçekleştirdiklerini anlattı.

Danışanlarımızın ilgi repertuarlarını geliştirmeye çalışıyoruz

Prof. Dr. Dilbaz, kendilerine başvuran hastalara sadece tedavi değil, geniş bir ilgi repertuvarı oluşturmaya çalıştıklarını belirterek “Çünkü danışanlarımız bağımlı oldukları maddelerin yerini dolduracak başka bir şeye yönelmek istiyor çünkü beyin yeni bir hazın peşine düşüyor. Manken şarkıcılar tek bir şarkıyla albüm çıkarıyorlar. Sadece o şarkıyı biliyorlar ve başka şarkı söyleyemiyorlar. Bağımlılıkta da bu durum aynı, beyin sadece bir madde ya da alışkanlığa bağımlı olmuş, sadece ondan haz alıyor. Bu nedenle danışanlarımız için zengin bir repertuvar oluşturmaya çalışıyoruz. Onları balık tutmak, sanatla ilgilenmelerini sağlamak gibi keyifli zaman geçirecekleri aktivitelere yönlendirmeye çalışıyoruz” dedi.

Prof.Dr. Dilbaz, bağımlılıkta tedavi sürecinin çok büyük emek ve sabır gerektirdiğini de belirterek “Kimi hastalarımız tedaviden hemen sonuç almak istiyor ama bizde sihirli bir değnek yok. Bu süreç çokça sabır ve emek isteyen bir aşama. Kişinin önce tedavi olmayı istemesi ve ailenin ve yakın çevrenin desteği de çok önemli” dedi.  /EGE BASIN GRUBU

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.