22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Ankara13°C

İZMİR BAROSU 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

İzmir Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında bir basın açıklamasında bulundu.

İzmir Barosu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Basın Açıklaması

09 Aralık 2016 Cuma 16:33

İZMİR BAROSU 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

İzmir Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında bir basın açıklamasında bulundu.

Özcan basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi, "Tüm insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakların güvence altına alınması, geliştirilmesi, tüm dünyada insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması bakımından, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.  
 
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul tarihi olan 10 Aralık 1948 yılından bu yana 68 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu bildirgede ruhunu bulan ve binlerce yıllık mücadeleler sonucu oluşturulan “İNSANIN, İNSANCA YAŞAMA İDEALİNİN” ne yazık ki hâlâ çok uzağındayız.
 
Emperyalist çıkar savaşları tüm dünyada, özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada tüm hızıyla, yayılarak devam etmektedir. Ülkelerindeki savaştan kaçan mültecilerin yaşadığı dram tüm dünyanın gözü önünde yaşanmaktadır. Özellikle Avrupa’da sınırları kapama yönündeki politika, sığınma prosedürü sırasında ve mülteci statüsü verildikten sonra devam eden asgari haklarının ihlallerine ilişkin hukuka aykırılıklar, hoşgörüsüzlük, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, gerilimler, ulusal, etnik gerginlik ve çatışmalar tarafımızda endişe yaratmaktadır. Bu konuda karşılaşılan sorunlara çözüm ararken öncelikle mültecilerin korunması ve geri göndermeme ilkeleri temel alınarak, mülteci sorununun politik değil, insani bir sorun olduğu kabul edilmeli ve çözüm önerileri bu bakış açısı ile geliştirilmelidir. Mültecilerin, AB ile ülkemiz arasında siyasi ve ekonomik pazarlık konusu yapılması, İNSAN OLAN HERKESİ İNCİTMEKTEDİR, İNCİTMELİDİR.  Tüm dünyada, özellikle ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde İNSANLIK SUÇU OLAN IRKÇILIK hızla yükselmektedir. Bütün bu yaşananlar yukarıda da belirttiğimiz gibi İNSANLIK İDEALİNDEN ne kadar uzakta olduğumuzu göstermektedir.
 
10 Aralık 2015 tarihinde itibaren paylaştığımız olumsuzluklara, ülkemizin içine çekildiği terör ve şiddet sarmalına, bu yıl 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan OHAL uygulamaları eklenmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, Anayasa’ya
 
 
aykırı olarak TBMM’nin devre dışı bırakıldığı, sadece olağanüstü hal ilanına neden olan olaylarla ve olağanüstü hal süresiyle sınırlı olması gereken Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülkeyi yönetmenin “olağan” hale geldiği bir dönemi yaşamaktayız.İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler, açıkça çiğnenmektedir. Adil yargılanma hakkının ayrılmaz parçası olan savunma hakkı “OHAL” gerekçe gösterilerek kısıtlanmakta, ortadan kaldırılmaktadır. Avukatların, görevlerini yapmaları engellenmekte, gizli olması gereken avukat-müvekkil görüşmeleri kayda alınmakta, kişilerin adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ortadan kaldırılmaktadır.
Avukatlara yönelik baskı ve kısıtlamalar, aslında yurttaşlarımızın savunma hakkına, adil yargılanma hakkına yönelik saldırı niteliğindedir.
 
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, ülkemizde tutuklu ve hükümlü sayısı son 10 yılda iki katını aşarken, cezaevi sayısı ise neredeyse yarı oranında arttırılmıştır. Verilere göre, Türkiye’de son 10 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 117,7 oranında artarak 197 bin 297 kişiye ulaşmıştır. Cezaevinde bulunanların 186 bin 963'ü erkek, 7 bin 894'ü kadın ve 2 bin 440'ı 18 yaş altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Türkiye'de 6 Ekim 2016 tarihi itibariyle yayınlanan ceza ve infaz kurumu verilerine göre, 290 kapalı, 66 müstakil açık ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitim evi, 6 kadın kapalı, 4 kadın açık, 4 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 372 ceza infaz kurumu bulunmakta. Türkiye’de yeni açılan cezaevlerine ve ek binalara rağmen tutuklu ve hükümlü sayısı kapasite aşmaya devam etmekte; cezaevlerinin toplam kapasitesi 189 bin 269 olmasına rağmen, 1 Kasım itibariyle kapasite fazlası 8 bin 28 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde bulunuyor.  
 
Kadınların eşit yaşam ve insanca yaşam isteği halen ölümle ve şiddetle sonuçlanmaktadır. 2016’nın ilk 11 ayında erkekler en az 260 kadını öldürdü. Kadınların yüzde 14’ü boşanmak istedikleri için öldürüldü. Yüzde 14’ü ise boşandıkları kocaları tarafından öldürüldü. Yapılan yasal iyileştirmelere rağmen, siyasal iktidarların kadına bakışı, yargı mekanizmasının ve idari yolların yetersizliği, isteksizliği ve etkisizliği, kadınların var olma mücadelesini ve yaşam haklarını ihlal etmektedir.
 
Çocuklarımıza yönelik cinsel istismar, tecavüz vakalarına, yasadışı tarikat yurtlarında yanan çocuklarımız eklenmiştir. Çağdaş, parasız, demokratik “eğitim hakkı” yerine, çocuklarımız FETÖ gibi terör örgütlerine, yasadışı cemaat ve tarikatlara teslim edilmiştir.
 
 
Daha geçtiğimiz hafta Adana, Aladağ’da yüreğimiz yandı. Yasadışı tarikat yurtlarıyla çocuklarımızın “yaşam hakkı” ellerinden alındı. İzmir Barosu olarak bu suçu işleyen sorumluların cezalandırılması için bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız.
            “İş kazası” adı altında işlenen cinayetler de halen devam etmektedir. Daha Soma’nın, Ermenek’in acısı sürerken, maden cinayetlerine yenileri eklenmektedir. Bu cinayetlerden, işyeri ve işçi güvenliği tedbirlerini almayan, etkin denetim mekanizmalarını işletmeyen siyasal iktidarın sorumluluğu vardır.
 
Tüm bu olumsuzlukları topluma anlatmaya çalışan, bu olumsuzluklarla mücadele etmeye çalışan meslek örgütlerinin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, basın-yayın organlarının,  faaliyetleri OHAL gerekçe gösterilerek, Kanun Hükmünde Kararnamelerle engellenmekte, dernekler, sendikalar, basın-yayın organları hiçbir yargı kararı olmadan kapatılmaktadır. Bu durum kabul edilemez.
 
Darbe girişiminde bulunan terör örgütleriyle, polisimizi, askerimizi şehit eden terör örgütleriyle mücadele, devletin asli görevlerindendir. Ancak bu mücadele, “hukuk devleti” sınırları içerisinde yürütülmelidir. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti sınırlarını aşan her müdahale, her tutum, sonuçta terör örgütlerine yaramaktadır.
 
Avukatlık Kanununun 95. maddesine göre:  “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ve İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK, KORUMAK ve KAVRAMLARA İŞLERLİK KAZANDIRMAK,” baroların asli görevlerindendir.  İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin biricik güvencesi, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Hukuk devletinin de belirleyici özelliği, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıdır. İzmir Barosu olarak, hukukun üstünlüğünü, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini, yargı bağımsızlığını “SAVUNMAYA” devam edeceğiz.
 
İnsan hak ve özgürlüklerinin herkes için korunup hayata geçirildiği, “SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ” bir dünya dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü kutluyoruz. Saygılarımızla."/ EGE BASIN GRUBU

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.